İş Dünyası Krediye erişemiyor
GESİFED adına açıklamalarda bulunan Oktay Mersin, “bulunan reel sektörün, finansmana uygun faiz oranlarıyla ve hızlı bir biçimde ulaşabilmesi gerekiyor” dedi
Güney Ege Sanayi ve İş Dünyası Federasyonu (GESİFED), iş dünyasının içinde bulunduğu durumu özetlediği açıklamasında, bankaların kredi kullandırmada isteksiz davrandıklarını, kredi faizlerinin yüksek olmasını ve reel sektörün zorlanmaya başladığını belirttiği açıklamasında, sorun buhranlarının çözülmesi gerektiğine işaret etti.
Güney Ege Sanayi ve İş Dünyası Federasyonu (GESİFED) adına yazılı bir açıklama yapan Oktay Mersin “Küresel ekonomin içinde bulunduğu yüksek enflasyon sürecinin, Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı jeopolitik risklerin etkisiyle şiddetlenmesi ve enflasyonu dizginleyebilmek adına dünyanın önde gelen merkez bankalarının agresif faiz artışlarına giderek daraltıcı para politikası uygulamalarının, bu sefer de resesyon olgusuna yol açma ihtimalinin belirmesi, hatta resesyonun somut belirtilerinin ortaya çıkmaya başlaması ile, dünya ekonomisinin mevcut sorunlarına yeni bir boyut eklenmiş oldu.” Dediği açıklamasında, daha sonra şunları söyledi;Ülkemiz ekonomisi ise; küresel ekonomik sorunlara eklemlenen önemli iç makro ekonomik meseleleri ile adeta örs ile çekiç arasında kalmış durumda bugün.
Dün açıklanan Temmuz 2022 rakamlarıyla %80 e ulaşan yıllık tüketici enflasyonu ve %145 seviyelerine çıkan ve de önümüzdeki aylarda tüketici enflasyonunu arttırması kaçınılmaz olan üretici enflasyonu ile çok yüksek fiyatlar genel düzeyi ve artmaya devam ederek enflasyonu besleyen ve kur-enflasyon sarmalına neden olan döviz kurları temel makro sorunlarımızdan.
Öte yandan ekonomi yönetimi, yüksek enflasyona rağmen Ortodoks (geleneksel) politikaların dışına çıkarak peş peşe faiz indirse de, piyasa faizlerinin politika faizini takip etmeyerek aksine hızla yükselmesi sonucunda, iş dünyası şu anda yıllık ortalama %45-50 lere varan ticari kredi faiz oranlarıyla karşı karşıyadır.
Çok yüksek finansman maliyetlerin yanında bankaların risk iştahlarının düşük olması dolayısıyla, kredi kullandırmaya gönülsüz olmaları ve şu anda kredi musluklarını adeta kapatmış bulunmaları, yüksek enflasyon nedeniyle işletme giderleri çok artmış ve de işletme sermayesi ihtiyaçları had safhaya çıkmış bulunan firmalar açısından, yaşamsal bir soruna dönüşmüş bulunmaktadır.
Yatırımın, üretimin, istihdamın, büyümenin ve nihai olarak kalkınmanın taşıyıcı kolonu durumunda bulunan reel sektörün, finansmana uygun faiz oranlarıyla ve hızlı bir biçimde ulaşabilmesi, sürdürülebilir bir ekonominin olmazsa olmazı durumunda olduğundan, krediye erişememe sorununun bir an evvel çözülmesi gerekmektedir.
Sıcak bir tartışma olan hammadde, ara malı ve döviz stoku bulundurma meselesine gelince; hızlı fiyat artışları ve zaman zaman yaşanan tedarik sorunları karşısında faaliyetlerini aralıksız sürdürebilmek kaygısı taşıyan firmaların, maliyetlerine katlanarak stok bulundurmalarının stokçuluk olarak değerlendirmesi en hafif deyimle bir empati eksikliğidir.
Hele hele ihracat yapsa da, ihracatın ithalata bağımlılık oranının %70 lerin üzerinde olduğu ülkemizde, üretebilmek için birçok girdiyi ithal etmek durumunda olan firmaların, kur oynaklığının yüksek olduğu mevcut ortamda, kur riskini yönetebilmek için döviz bulundurmaları son derece olağandır. Ayrıca da döviz borçlusu şirketlerin ödemelerinin düzenliliği açısından döviz varlığına sahip olmaları normal karşılanmalıdır.
Tek tek ağaçlara bakmayı bırakıp ormanın bütününe baktığımızdaysa; çoğu makro ekonomik sorunumuzun aslında konjönktürel değil yapısal olduğunu, dolayısıyla da kanseri vitaminlerle tedavi etmeyi andıran günübirlik uygulamalarla çözülemeyeceklerini, kalıcı çözüm için yapısal reformların şart olduğunu kavramamız gerekmekte.
Günümüz dünyasında sağlıklı ekonomilerin demokrasinin ve de hukuk devletinin kalitesine bağlı olduğu, demokratik kurumlarımızı ve hukuk devleti ilkelerini güçlendirmenin ekonomik kalkınmamız açısından elzem olduğu düşünülürse, öngörülebilir ve istikrarlı bir ekonomik iklim yaratılarak tüm aktörlere güven telkin edilebilmesi için, reformist bir yaklaşımla demokrasi-hukuk devleti-ekonomi sacayağının, öncelikle demokrasi ve hukuk devleti ayaklarının yerli yerine oturtulması büyük önem taşımaktadır.”
0 Yorum