Glokom ( Göz Tansiyonu ) Belirtileri ve Risk Faktörleri Nelerdir?
Denizli Devlet Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Şeyma Mataracı 12-18 Mart Dünya Glokom Haftası nedeniyle glokom (göz tansiyonu) hakkında açıklamalarda bulundu
Denizli Devlet Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Şeyma Mataracı 12-18 Mart Dünya Glokom Haftası nedeniyle glokom (göz tansiyonu) hakkında açıklamalarda bulundu.
Glokomun, göz içi basıncın artışı nedeniyle göz sinirine (optik sinirin) bası yaparak, tahribatı ile sonuçlanan bir göz hastalığı olduğunu ifade eden Uz. Dr. Şeyma Mataracı, sinsi bir hastalık olması dolayısıyla müdahale edilmediğinde zamanla kalıcı görme kaybına neden olabileceğini söyledi. Mataracı: “Göz tansiyonu sinsi bir hastalıktır, çoğu zaman herhangi bir nedenle göz doktoruna gidildiğinde rutin tetkikler sonucu tanı konur. Böyle sinsi bir hastalık olması dolayısıyla müdahale edilmediği sürece görme alanında sürekli bir azalma yaşanır, sonunda görme alanı iyice daralarak görme keskinliği de etkilenerek kalıcı görme kaybına neden olabilir. Bu yüzden glokom hastalığının erken tanı ve tedavi ile kontrol altına alınması kritik bir öneme sahiptir. Glokom nedeniyle oluşan bu tahribat önlenebilir görme kayıplarının en önemli nedenlerinden biridir. Tedavisiz kalan gözlerde vakit geçtikçe beyine sinyal taşıyan hücre ölümü artar. Görülmeyen alanlar (görme alanı kayıpları) erken dönemde çevresel görmeyi etkilediği için şikayet oluşturmaz. Hastalar görme merkezde etkilenene kadar görme kaybını fark etmez ve bu nedenle göz doktoruna ancak geç dönemde başvururlar” diye konuştu.
Glokom Belirtileri ve Risk Faktörleri Nelerdir?
Mataracı, glokom belirtilerinin, erken evrelerde kendini göstermezken farklı hastalarda farklı belirtiler görülebildiğini vurguladı ve şöyle konuştu; “Göz içi basıncının gün içerisindeki değişimine bağlı göz kapağı ve çevresinde ağrıya eşlik eden baş ağrısı, gözde gerginlik ve sertlik hissi, üzerine bastırınca oluşan ağrı hissi, görüş açısının birdenbire veya hızlı bir şekilde kapanması, mide bulantısı, geçici görme bulanıklıkları ve geceleri ışıkların etrafında haleler görülmesi gibi glokom belirtileri hastalar tarafından belirtilmektedir. Ayrıca çocukluk çağında görülen türlerinde ışığa karşı hassasiyet ve gözlerde sulanma gibi belirtiler görülmektedir. Glokomun iki türü diğerlerinden daha çok görülmektedir. Açık açılı olan tür yavaş ve ağrısız bir biçimde ilerlerken uzun süre hiçbir belirti vermeyebilir. Kapalı açılı tür ise bir anda ciddi bir ağrı ve görme kaybıyla belirti verebilir. Glokomun önlenebilir en önemli risk faktörü göz içi basınç yüksekliğidir. Her yaşta görülebilmekle beraber 40 yaş üzeri özellikle 60 yaş üzeri kişilerle risk daha yüksektir. Kornea kalınlığının ince olması ve yüksek dereceli gözlük numaralarının olması riski artırmaktadır. Aile bireylerinde hastalık geçmişi olan kişilerde de hastalık gelişme ihtimali daha yüksektir. Bu kişiler yılda bir kez düzenli olarak kontrollerini yaptırmalıdırlar. Diyabet, hipotirodizm (guatr) hastası kişiler ile birlikte kalp hastalığı ve yüksek tansiyon hastalarında hastalığın riski daha yüksektir. Sigara birçok retinal hastalık için risk unsuru olduğu gibi glokom için de bir risk unsurudur. Uzun süreli kortizon tedavileri risk faktörü oluşturmaktadır. Glokoma bağlı görme kaybı riskinin önüne geçmek için bireyler 40 yaş öncesi her 5 yılda bir, 40 yaş sonrası her 3 yılda bir, 60 yaş sonrası ise her yıl düzenli muayene yaptırmalıdır” dedi.
Glokom Tanı ve Tedavi Yöntemleri
Glokom tanısı konulmasında gözün mikroskobik incelenmesi, göz tansiyonu ve kornea kalınlığı ölçümü, göz siniri muayenesi, göz tomografisi ve görme alanının en önemli yöntemler olduğunu belirten Uz. Dr. Şeyma Mataracı, hastalığın tedavisi ile ilgili ise; “Görme sinirlerinin tahribatı nedeniyle görüşümüzde gerçekleşen hasar geri döndürülemezdir ama kontrol altına alınabilmektedir. Glokom tedavi yöntemleri arasında ilaçla uygulanan tedavilerde hastalık kontrol altında tutulamadığı taktirde diğer yöntemler de uygulanabilmektedir. Göz tansiyonu tedavisi yöntemleri; göz damlaları ve destek olarak ağızdan alınana ilaçlar, lazer tedavileri ve cerrahi müdahaleler, hastalığın ilerlemesini engellemek ve kontrol altında tutmak için uygulanmaktadır. Bahsi geçen tedavilerden yalnızca bir tanesi uygulanabileceği gibi bazı hastalarda, hastalığın durumuna göre komplike uygulamalar da söz konusu olabilmektedir” şeklinde konuştu.
Uz. Dr. Berna
0 Yorum