Cumhuriyet devletimizin ve varlığımızın kendisidir.”
Prof. Dr. Haytoğlu: “Cumhuriyet Bizim İçin Sadece Bir Rejim Değil, Aynı Zamanda Devletimizin ve Varlığımızın Kendisidir.”
Bu yıl 99’uncu yılı kutlanan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı sebebi ile Pamukkale Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Tarih Bölümü T.C. Tarihi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ercan Haytoğlu tarafından bir video konferans gerçekleştirildi.
İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Tarih Bölümü T.C. Tarihi Ana Bilim Dalı Başkanı ve Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ercan Haytoğlu gerçekleştirdiği video konferansında; Cumhuriyetin tanımı, bizdeki tarihi gelişimi ve cumhuriyetin ilanı ile birlikte elde edilen kazanımlardan bahsetti.
Cumhuriyet kelimesinin anlamı ve kökenine değinerek konuşmasına başlayan Prof. Dr. Ercan Haytoğlu: “Cumhuriyet kelimesinin kökeninde ‘cumhur’ kelimesi vardır. Cumhur, ahali, halk ve kalabalık anlamına gelir. Cumhuriyet dediğimizde de halka ait rejim anlaşılmaktadır. Cumhuriyet çağımızda kabul görmüş yönetim biçimlerinden birisidir. Bu rejimin aristokratik cumhuriyet, demokratik cumhuriyet olmak üzere iki temel özelliği bulunmaktadır. Yönetim yapısı içerisinde cumhuriyet nedir dediğimizde dar kapsamda, devlet başkanının seçimle belirlendiği sistemdir. Geniş anlamda ise, devlet başkanı dâhil halkın yönetiminde söz sahibi olanların seçimle belirlendikleri sistemdir.”
Konuşmasının devamında Türk tarihinde cumhuriyetin gelişimine değinen Prof. Dr. Haytoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Cumhuriyet kelimesi, Tanzimat Fermanı ile birlikte ilk kez duyulmuştur. Ancak o dönemde Osmanlı Devleti’nin monarşik yapıda olduğunu düşündüğümüzde henüz daha meşrutiyetle bile tanışmadığını bilirsek, cumhuriyet kelimesinin endişe yaratması söz konusu değildi. O tarihlerde ulus kavramı içerisindeki millet, meclis parlamento, kamuoyu gibi birçok husus henüz daha toplum açısından bilinen unsurlar değilken cumhuriyet kavramının da bu şekilde sembolik kullanımı söz konusu olmuştur diyebiliriz. Daha sonraki süreçlerde 23 Aralık 1876’da Meşrutiyet ilan edildi. İkinci Meşrutiyetin ilanı ile birlikte Birinci Meşrutiyet ile birlikte başlayan iki dereceli seçimlerin tekrar yapıldığını, anayasa üzerinde birtakım değişiklikler gerçekleştiğini ifade edebiliriz. Mustafa Kemal Atatürk’ün cumhuriyetçi olduğuna ve cumhuriyetçi fikirlere sahip olduğuna dair ilk bilgi, Ali Fuat Cebesoy’un ‘Sınıf Arkadaşım Atatürk’ isimli eserinde yer almaktadır. Eserinde Ali Fuat Cebesoy, 1902 yılında Mustafa Kemal’in cumhuriyetten bahsettiğini ifade etmektedir. Atatürk’ün cumhuriyetçi kimliğini ortaya koyan bir diğer husus Erzurum Kongresi sırasında, ‘Şekli hükümet cumhuriyet olacaktır. Zamanı gelince padişah ve halife hakkında karar verilecektir.’ cümlesidir.”
“Cumhuriyet yolunda en önemli gelişme 23 Nisan 1920 yılında TBMM’nin açılışıdır.”
Milli Mücadele döneminde cumhuriyete giden süreci de değerlendiren Prof. Dr. Haytoğlu şunları belirtti: “Amasya, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde Mustafa Kemal Atatürk’ün tutum ve davranışları O’nun cumhuriyet düşüncesinin itilaf devletleri tarafından dikkat çekmiştir. Cumhuriyete giden yolda taşlar dizilmeye başlanmıştır. Bu konuda en önemli gelişme 23 Nisan 1920 yılında TBMM’nin açılması olmuştur. Anadolu’daki bu gidişat İstanbul tarafından görülmüş, İstanbul’daki hükümetin ve padişahın Milli Mücadele’ye karşı tutumu, iç isyanlar ve ayaklanmaların kışkırtılması konusunda kendisini göstermiştir. Bir yandan emperyalizme karşı mücadele veren Anadolu’daki vatanperver insanlar diğer taraftan rejim kaygısına düşenlere karşı da bir anlamda mücadele vermek zorunda kalmışlardır. Milli Mücadele dönemi üç yıl sürmüş olup bunun sonucunda da hepimizin bildiği gibi bir barış döneminin kapıları aralandı. Bu noktada da yeni bir sürecin başladığını görmek gerekir. Süreci hızlandıran en önemli mesele de saltanatın kaldırılması olmuştur. Çünkü Mudanya Mütarekesi’nden sonra Lozan Konferansı’nın toplanması gündemdedir.”
“1 Kasım 1922’de saltanatı kaldırması, cumhuriyete giden yolda en önemli engellerden birisinin ortadan kaldırıldığını da bize gösteren diğer önemli bir gelişmedir.”
“İtilaf Devletlerinin hem Ankara’yı hem de İstanbul’u Lozan’a davet etmesi bir anlamda kazanımlarımızı kaybetmemiz noktasında bizi birbirimize düşürme çabasıdır. Bunun farkında olarak bir adım atılmış; Ankara hükümetinin kararlı bir şekilde 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldırması ile oyun bozulmuştur. Bu da cumhuriyete giden yolda en önemli engellerden birisinin ortadan kaldırıldığını da bize gösteren diğer önemli bir gelişmedir. Lozan Antlaşması ile birlikte Türkiye barışı kazanmıştır. Bundan sonra da yeni bir anayasa ve yeni bir dönem için adımlar atılacaktır. Mustafa Kemal Atatürk, 1923 yılının Eylül ayından itibaren cumhuriyete giden yolun işaretlerini bir kez daha emin bir şekilde ifade etmeye başlamıştı. 27 Eylül 1923 tarihinde, Atatürk verdiği bir röportajda şu ifadelere yer verdi: ‘Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Yürütme kudreti, yasama salahiyeti milletin yegâne hakiki temsilcisi olan mecliste belirmiş ve toplanmıştır. Bu iki kelimeyi bir kelimede hülasa etmek mümkündür, o da cumhuriyettir.’ Kamuoyunun cumhuriyet ile ilgili konuyu tartışması değerlendirmesi için bir imkân oluşturmuştur.”
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilan edilmesinden sonra tarihteki önemli kazanımlara değinen Prof. Dr. Haytoğlu şunları kaydetti: “Eşitlik noktasında artık kul-tebaa anlayışından vatandaşlık anlayışına geçişle sonuçlanmıştır. Artık milli egemenlik kavramı hayata geçmiş ve Türk vatandaşlığı kavramı böylece ortaya çıkmıştır. Ümmet-millet noktasındaki dini birlikteliğin ötesinde tam anlamıyla ulus diyebileceğimiz bir bağ ortaya çıkmıştır. İkinci bir nokta ise kapitülasyonlar kaldırılmıştır. Osmanlı Devleti’nin yıllar yılı belini büken ekonomisini sömüren kapitülasyonlar cumhuriyetin ilanı ile birlikte tamamen kaldırılarak, ülkenin ekonomisi özgürleştirilmiştir.”
Prof. Dr. Haytoğlu: “Cumhuriyet sadece bizim için bir rejim değildir. Cumhuriyet aynı zamanda bizim devletimizin ve varlığımızın kendisidir.”
Cumhuriyetin sadece bizler için bir rejim olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Haytoğlu “Cumhuriyet aynı zamanda bizim devletimizin ve varlığımızın kendisidir. Dolayısıyla Atatürk’ün hassasiyetinin en büyük olduğu ilke nokta dediğimizde de o da Türkiye Cumhuriyeti’dir. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere emanetinin Türkiye Cumhuriyeti olduğunu düşünürsek bunun ne kadar önemli olduğunu da görmüş oluruz. Cumhuriyet Dönemi içerisinde toprak kaybımız olmamıştır. Nitekim bu büyük bir başarıdır. Sevr’de bize emperyalistlerin biçtiği vatanı tam anlamı ile reddettik. Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarına kavuştuk. Dikkat ederseniz Lozan Barış antlaşması sonrası da Hatay’ın Türkiye’ye kazandırılmasını düşündüğümüzde toprak kaybetmediği gibi toprak kazandığını da görmemiz mümkündür. Yine ekonomik anlamda Merkez Bankası’nın kurulmuş olması büyük bir başarıdır. Belki de cumhuriyetin en büyük başarısı kadın ve erkek eşitliği noktasındaki bakışta kadına erkek ile eşit haklar vermesidir. 1926 yılında, dünyadaki pek çok ülkede bu konuda sıkıntılar yaşanırken medeni kanun ile kadına çeşitli hakların verilmesi, (boşanma hususunda, miras hususunda yani büyük ölçüde meslek edinmesi açısından, eğitimi açısından) büyük bir zenginliktir. Diğer taraftan düşündüğümüzde 1930 yılında kadına seçme ve seçilme hakkının verilmiş olması önemli bir gelişmedir. O tarihlerde belediye seçimlerine katılabilen kadınların, 1934 yılında da milletvekili seçme ve seçilme hakkına sahip olduğunu unutmamamız lazım. Şimdinin modern ülkelerinde bile o tarihlerde kadınların seçme ve seçilme hakkının olmadığını düşünürsek Atatürk’ün ne kadar ileri görüşlü bir vizyona sahip olduğunu daha iyi anlarız. Çünkü Atatürk için ‘Nesli yetiştiren kadınlardır’ fikri önemli idi. Kadın iyi eğitim almalıdır, bilgili ve kültürlü olmalıdır. Çünkü çocukları yetiştiren ve hayata kazandıran kadınlardır. Bu açıdan baktığımızda cumhuriyetin kazanımlarından en büyük payı kadınlar almışlardır diyebiliriz. Okur-yazarlık konusunun da Cumhuriyetin önemli kazanımlarından biri olduğuna da değinen Prof. Dr. Haytoğlu, “Biz Milli Mücadeleyi kazandığımızda, cumhuriyeti kurduğumuzda halkımızın yüzde 80’inden fazlası köylerde yaşıyordu. Okur-yazarlık oranı eğitim kitaplarında yüzde 10 olarak geçmekte ancak bazı yerlerde erkeklerde yüzde 5 kadınlarda binde 5 olduğuna dair bilgiler bulunmaktadır. Bu açıdan eğitimin önemine de dikkat çekilmiştir. 1933 yılında üniversite reformu gerçekleştirilmiştir. Bu da cumhuriyetin büyük ve önemli başarılarından birisidir. Sanayi açılısından baktığımızda da gücümüz zayıftı. Yün dokuması, ipek ve pamuk dokuması yapılmakta ve birkaç askeri fabrika bulunmaktaydı. Bunun ötesinde demir-çelik fabrikalarının kurulması, Etibank tesislerinin oluşturulması, Sümerbankların kurulması, gibi ihtiyaca cevap veren kurumlar da bu şekilde cumhuriyet döneminde tesis edilmiştir. Yeni bankalar kurulmuştur. Etibank, Sanayi ve Maadin Bankası gibi bankalar kurulmuştur. Maden Tetkik Arama (MTA) gibi kuruluşlar ihtiyaca binaen oluşturulmuştur. Daha öncesinde kendi limanlarımız arasında bile ticaret yapamazken şimdi kabotaj hakkı ile birlikte artık kendi limanlarımız arasında milli açıdan denizcilerimizin ticaret yapabilme hakkı doğmuştur. Demiryolları yabancı şirketlerin elindeyken artık bunlar millileştirilmiştir. Anadolu’nun pek çok yerinin demir ağlar ile örülmesi için büyük çabalar gösterilmiştir. Sağlık açısından da, birçok hastalık o dönemlerde ülkemizi olumsuz yönde etkiliyordu. Beş milyona yakın insan sıtma, frengi, trahom gibi rahatsızlıklarla mücadele etmekteydi. Verem, tifo, kolera gibi rahatsızlıklar çok sık görülen rahatsızlıklar arasındaydı. Bunların aşılması konusunda da pek çok adım atıldı. Doktorların, hemşirelerin ve ebelerin yetiştirilmesine gayret gösterildi. Türkiye’de cumhuriyet kurulduğunda diş hekimliği fakültesi yoktu. Dolayısı ile bu konudaki ihtiyaçları karşılama konusunda ehliyetsiz kişiler ve ya diplomasız kişiler devredeydi. Bunların akabinde ihtiyaca binaen bu konularda eğitimler verilmeye başlanmıştı. Bütün bunlar çerçevesinden düşündüğümüzde bir de Atatürk’ün sanat politikası üzerindeki mesajlarına da dikkat etmemiz gerekir. Herkes sanatçı olamaz, ‘sanat damarları kopmuş bir milletin hayatiyetle ilgili varlığın da sorgulanabileceğine dair mesajları düşünüldüğünde tiyatrodan müziğe, heykelden resime pek çok alanda ufkumuzun açılması konusunda pek çok adım atıldığını söyleyebiliriz.” şekline ifade etti.
Sözlerinin sonunda Prof. Dr. Ercan Haytoğlu, “Türkiye’de Mustafa Kemal Atatürk’ün ilan ettiği cumhuriyet ve kurulan Türkiye Cumhuriyeti bugünlere gelişimizde çok önemli esaslara başlangıç yapmış, temel atmıştır ve bunun üzerinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yükselmesi için gereken her türlü emek harcanmıştır. Bu sebeple, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığının, Türkiye sevdalısı olan herkes için hassas bir konu olduğunun her daim farkında olunması gerekir.” dedi.
0 Yorum