CHP'DEN Helal Akreditasyon Kurumu'na itiraz

CHP'DEN Helal Akreditasyon Kurumu'na itiraz

Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu şerh koydu.

CHP İTİRAZ ETTİ , İTİRAZ EDİLEN YASA VE SEBEPLERİNİ AŞAĞIDAKİ GİBİ AÇIKLADILAR. :

TBMM Genel Kurulu gündemine getirilmesi planlanan Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu üyelerimizin hazırladığı muhalefet şerhini ekte paylaşıyoruz. Muhalefet şerhinin özetini ise aşağıda ilginize sunuyoruz. Tasarı, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda görüşülmüştür. Saygılarımızla.

İrfan BAKIR                                                                           Kazım ARSLAN

Isparta Milletvekili                                                                 Denizli Milletvekili (Sözcü)

                                                            

Tahsin TARHAN                                                                   Tacettin BAYIR

Kocaeli Milletvekili                                                                İzmir Milletvekili          


 

BU DIŞ POLİTİKAYLA İSLAMİ PAZARDA BAŞARI YAKALAMAK ZORDUR

 

Helal Akreditasyon Kurumu kurulmasına dair tasarı, iktidarın İslam coğrafyası ve Batı ülkeleri karşısında izlediği hatalı dış politika sonucunda kaybettiğimiz zaman ve ticari alan nedeniyle son derece sorunlu doğmaktadır. Kurum, yaşadığımız büyük diplomatik krizlerin gölgesinde çalışmaya zorlanacaktır. Bölgesel itibarını ve ticari gücünü AKP iktidarı döneminde hızlı yitiren ülkemizde üreticimiz, sanayicimiz, ihracatçımız bir Kurumun eksikliği nedeniyle değil, hatalı ekonomi yönetimi ve dış politika nedeniyle zor duruma sürüklenmiştir. Yaklaşık 1,9 trilyon Dolarlık ürün ve hizmet harcaması yapan, finans sektörüyle birlikte değeri 3,9 trilyon Dolara varan Müslüman nüfusun harcama pastasında ülkemizin söz sahibi olamama sorunu, kurumsal ve yasal mevzuat eksikliklerinden çok iktidarın siyasi, ekonomik ve diplomatik hatalarında aranmalıdır.

 

ZİHNİYET DEĞİŞMEDEN İHRACAT İLERLEMEZ

Cumhuriyet Halk Partisi, Müslüman nüfusun yoğun yaşadığı ülkelerle olan sorunlu diplomatik, ekonomik, ticari ilişkilerin diyalog zemininde acilen düzeltilmesi ve bu ülkelerle yapılan ürün ve hizmet ihracatının artmasından yanadır. Tasarının daha fazla ürün ve hizmet ihracatı yapmayı hedeflediği Müslüman nüfus yoğunluklu pazarda ülkemizin söz sahibi olması ortak hedefimizdir. Ancak bu hedefe böyle bir kurumsal yapıyla, mevcut ekonomi yönetimi anlayışıyla ve dış politika tutarsızlıklarıyla ulaşılamayacağına inanıyoruz. İhracatımızın en yoğun yaşandığı Batılı ülkelerle sorunlarımız büyürken, Müslüman yoğunluklu nüfusun olduğu birçok devletle diplomatik krizler sürerken, tasarıda belirtilen amaçlara kısa sürede ulaşmak ve bu krizleri çözmeden 50 personelle göreve başlayacak Helal Akreditasyon Kurumu’na ağır sorumluluklar yüklemek gerçeklere aykırıdır.

 

HELAL-HARAM TARTIŞMASI İÇ PİYASAYA DA ZARAR VERİR, TOPLUMU GERER

Tasarı, özellikle ithal ürünlerin iç piyasamızda yoğunlaştığı, tüketicinin pahalı ithal ürüne haklı tepki gösterdiği dönemde, yerli üretim, maliyet ve pazar sorunları altında gündeme gelmiştir. “Helal-haram ürün ya da hizmet” tartışmasının iç piyasalardaki ürün ve hizmetlerin kalitesinin önüne geçerek piyasadaki algıyı din eksenli olarak yönlendirme ihtimali, pazar ve maliyet sorunu yaşayan birçok üreticimizi doğrudan etkileyebilecektir. Tasarı, son derece önemli bir küresel ticari alanı ve ülke içinde yeni ayrışmalara yol açabilecek hassas bir konuyu, daha çok teşkilat oluşumuyla sınırlı görmüş ve tasarıda belirsiz bırakılan alanların yönetmeliklerle tamamlanacağı açıklanmıştır. Yerli üretici, esnaf, rekabet halindeki yatırımcı, ihracatçı “helal-haram” ürün ve hizmet tartışmasının içine çekildikçe yeni rekabet sorunları ve tekelleşme endişeleri artacaktırTasarıda ayrıntısıyla işlenmeyen mal ve hizmet grupları üzerinden düşünecek olursak; gıda, tekstil, finans, kozmetik, eczacılık, lojistik, turizm/seyahat vb. hizmetleri “helal” kavramı üzerinden tartışmak, ihracatı İslami helal parantezinden okumak, bunu “İslami” ya da “helal” finans ön adıyla yürütmek ve helal ürün pazarlamasını yurtiçi piyasada sürdürmek, düzenli bir yapı oluşmadığı ve siyasal müdahaleler yaşandığı sürece, kanun gerekçesinde yazmayan sonuçları doğuracaktır. Piyasada hükümete yakın firmaların, İslami kuralları ticari yaşamın merkezine oturtan yeni lobilerin oluşabileceğine, belli ürün ve hizmetlerde tekel oluşmasına zemin hazırlanabileceğine ilişkin uyarılarımız mevcuttur. Tasarı, özellikle iç piyasalarda yaşanabilecek sorunlar üzerine gerekli önlemi almaktan uzaktır.

 

TASARI, İSRAF HARCAMALARINI BÜYÜTECEKTİR

Kurum, helal belgelendirmesinden önce israfla anılacaktır. “Temsilde tasarruf olmaz” söyleminin bütçeye yükü Helal Akreditasyon Kurumu tasarısıyla artmıştır.

 

İktidar, bölge ülkelerinden gelebilecek uzun vadeli yatırımları ülkemize çekememiş, ihracat kanallarını kendi siyasi hatalarıyla daraltmış, bölge ekonomileriyle dostane ve sürdürülebilir ilişkiler geliştirememiştir. Ekonomimiz ithalata, tüketime ve borçlanmaya, sıcak paraya dayalı olarak yürütülmüştür, piyasalar yeni bir krizin eşiğine gelmiştir. Bu süreçte Türkiye Varlık Fonu, kamu kaynaklarının yönetiminde başarısız olduğu gibi, uluslararası bankalara kredi için başvurmuştur. Hükümet, 52 milyar TL’lik yasal borçlanma yetkisini aşmış ve yeni torba yasa tasarısı yoluyla, ek bütçe dahi sunmadan, 37 milyar TL’lik ek borçlanmaya başvurmuştur. 2018 yılı bütçe hedeflerine göre vatandaşımızın cebinden son vergi zamlarıyla birlikte fazladan çıkacak vergiler toplamda yaklaşık 59 milyar TL’dir.

 

Tasarruf adıyla çıkılan yolda, hatalı dış politika ve ekonomi politikasını düzeltmek yerine, kamuya yeni yük getirecek bir özerk Kurum kurmaya kalkan iktidarın söylemi askıda kalmıştır. Kurum, “helal” tartışmasından önce “israf” tartışmasıyla adından söz ettirecektir.

 

Helal Akreditasyon Kurumu’nun 2018 yılı giderinin 3 milyon 887 bin TL, 2019 yılı giderinin 5 milyon 507 bin TL, 2020 yılı giderinin ise 7 milyon 219 bin TL olması öngörülmüştür. Ayrıca, Helal Akreditasyon Kurumu’na genel bütçeden her yıl 3 milyon TL gelir aktarılacaktır.

 

Yönetim Kurulu Başkanı kamudan atanmadığı takdirde maaşı Devlet Personel Başkanıyla eşdeğer sayılacaktır. Ek göstergesi, Genel İdare Hizmetleri Sınıfı içinde en yüksek üçüncü dilim olan 1/7000’e eşitlenecek ve Yönetim Kurulu toplantıları dahilinde, üyelere kamu iktisadi teşebbüsleri yönetim kurulu başkan ve üyelerine yapılan ödemeler aynı usul ve esaslar çerçevesinde yapılacaktır.

 

Bu açıdan, Yönetim Kurulu Başkanına yapılacak ödemeler 10 bin Türk Lirası’na yaklaşacaktır. Kamudan gelen Başkan ve üyelere ise KİT Yönetim Kurulu Başkan ve üyelerine yapılan ödemeler aynen yapılacaktır.

 

Kurum, dışarıdan hizmet ve danışmanlık alımında Kamu İhale Kanunu hükümlerine tâbi olmayacağından, yeni bir israfa ve suiistimale meydan verilebilecektir. Kurum yurtdışında istediği sayıda ofis açabilecektir. Geçici ve kadrolu personele, kamuda Harcırah Kanununda belirlenmiş oranın bir buçuk katı kadar harcırah ödenecektir.

 

Şimdilik 50 personel için; 2018 yılı personel giderinin 1 milyon 308 bin TL, 2019 yılında 2 milyon 172 bin TL, 2020 yılında 3 milyon 60 bin TL olması öngörülmüştür. Hizmet binası ve taşıt kirası, araç-gereç alımı gideri 2018 için 1 milyon 645 bin TL, 2019 için 1 milyon 555 bin TL, 2020 yılı için 1 milyon 675 bin TL olması öngörülmüştür.

 

TASARI, SOMUT HEDEFLERDE BELİRSİZDİR… 

Tasarı “helal akreditasyonu” alanında ülkemizin “merkez konumunun güçlendirilmesi”ne adanmıştır, ancak Kurumun gelirleri sıralanırken küresel İslami pazarlarda ülkemizin ürün ve hizmet ihracatının uzun ve kısa vadede bu Kurum vasıtasıyla hangi boyutlara ulaşabileceği somut rakamsal verilerle ortaya konamamıştır. Tasarı, ihracatçılarımızın, üreticilerimizin –kısa ve uzun vadede- pazardan elde edebileceği ekonomik, finansal, ticari getirileri somut verilerle analiz etmekten uzak kalmıştır. Bu Kurumun “haram-helal” tartışmasının odağı olacak bir piyasa yaratacağı, ayrımcılığı körükleyeceği hususu dikkate alınmamış ve gözardı edilmiştir.

Şu belirsizlikler tasarı görüşmelerinde azalmamıştır: 

Bu tasarı dahilinde, Türkiye’nin daha fazla hitap etmek istediği coğrafya ve nüfus karşısında, bu coğrafya ile ilişkimizin halihazırda son derece kötü seyrettiği ülkeleri kıyasladığımızda “İslami” ya da “helal” ürün ve hizmet belgesi nedeniyle imajımız nasıl etkilenecektir?

Bu Kurumun Türk Akreditasyon Kurumu bünyesinde, Ekonomi Bakanlığı’nda bir daire başkanlığı ya da genel müdürlük seviyesinde, özel olarak örgütlenmesi halinde, küresel helal ürün ve hizmet pazarında ülkemiz nasıl bir potansiyeli kaçırmaktadır?

Kurumun hizmet ve danışmanlık alımında Kamu İhale Kanunu hükümlerine tâbi olmaması hususu tasarıda ayrıntılı biçimde sınırlanmadığı için yeni bir israfa ve suiistimale meydan verilebilecektir. 

Helal belgesinin sadece gıdada değil birçok sektörde işlem göreceğini düşünürsek; Türkiye’nin iç pazarında da helal etiketli ürün ve hizmetlerin satışa sunulması kendi sanayicimizi, esnaf ve üreticimizi bölmeyecek midir? Helal ürün sertifikası almayan ya da başvurmayan işletmeler piyasada din temelli bir rekabet alanında ezilmeye mahkum edilmeyecek midir?

 

Kurumun uzman yardımcılığı işe alımındaki mülakat sorularında adayların siyasi eğilimi, inancı, mezhebi, helal-haram gıda tercihleri de sorgulanacak mıdır?

 

 

İÇ PİYASADA “HELAL” ÜRÜN TARTIŞMASI ÇIKABİLECEKTİR

 

“Helal” akreditasyon işlemleri gerçekleştirilerek iç piyasaya ürün ve hizmet sürenlerin dışında kalan ve bu sertifikayı almadan iş yapma tercihinde bulunan sanayici, üretici ve esnafımızın iş kanallarının daralma tehlikesi karşısında bu tasarının aldığı somut bir önlem yoktur. İç piyasada –uzun vadede- “helal olan-olmayan ürün”, “helal pazarlama”, “helal marketleşme” tartışmasının genişlemesi, toplumun halihazırda kutuplaştırılmış olan algısının üretim, tüketim ve pazarlama kanallarına doğru genişlemesi tehlikesini taşıyacak ve piyasada ikilik yaratacaktır. 

Müftülere nikah yetkisi tanıyan yasanın tartışmalarından hareketle, “İsteyen müftüye, isteyen belediyeye başvurabilir, zorlama yok” diyenler, şimdi de mal ve hizmetlerde “İsteyen helal ürün sertifikasına başvurur, istemeyen başvurmaz” dediğinde, iç pazarda aynı rafta iki ürünü ya da hizmeti görecek müşterinin tercihindeki karmaşayı, ürünün kalitesinden önce etiketin algıyı değiştirebileceği ve bunun piyasada yeni bir ayrışmaya ve tekelleşmeye yol açabileceği düşünülmeli, iç piyasada buna uygun tedbirler alınmalıdır.

 

KURUMUN ÖZERKLİĞİ KAĞIT ÜSTÜNDE,

SİYASİ BASKI TEPESİNDE…

Kurumun “idari ve mali özerkliği” savı, teşkilat yapısı ve karar alma süreci ayrıntılı incelendiğinde kağıt üstünde kalmaktadır. Kurum, tümüyle siyasi otoritenin talimatına açıktır, karar alma kademesi bürokrasinin ve siyasetin gölgesi altında çalışacaktır. Kurum, hükümet açısından bir ekonomik projeden çok siyasi bir proje olarak hazırlanmış görünmektedir. Kurumun Yönetim Kurulu Başkanı doğrudan Başbakan tarafından atanacak ve istendiği zaman görevden alınabilecektir. Başkanın 46 üyeli kamu ve özel sektör temsilcilerinden oluşacak Danışma Kurulu içinden belirlenme zorunluluğu yoktur. Danışma Kurulu Yönetim Kurulu üyelikleri için aday öneremeyecektir. Başkanın en çok kaç defa atanabileceğine dair herhangi bir sınır getirilmemiştir. Yılda bir defa toplanması öngörülen Danışma Kurulu, 46 kişilik kamu ve özel sektör temsilcilerinden oluşacaktır, ancak Danışma Kurulunun kendi içinden seçip Bakana önerebileceği bir Başkan adayına tasarıda yer tanınmamıştır. 5 kişilik Yönetim Kurulunda yönetim kurulu üyelerinden ikisinin zaten kamudan gelecek olması, Başkanın da atamayla geleceği düşünüldüğünde, iktidar istemedikçe hiçbir kararın alınamayacağını ya da Danışma Kurulu görüşlerinin fiilen sonuç vermeyeceğini göstermektedir. Tasarı, Danışma Kurulunun olası tavsiye ve önerilerinin iktidarın işine gelmediği anda dikkate alınmayacağını baştan ortaya koymuştur. Bu da tarafsızlık ve özerklik ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.

 

Tasarı, tarafsız ve bağımsız olması gereken Kurumun her türlü bağış, yardım vs geliri kabul etmesine olanak tanımaktadır. Tasarı, “Kurum, bağımsızlık ve tarafsızlığı engellemeyecek her türlü yardımı, bağışı kabul edebilir” darken bunun kıstaslarını belirlememiştir.