AŞIRI KUR ARTIŞI PLANSIZ EKONOMİNİN BİR SONUCUDUR

AŞIRI KUR ARTIŞI PLANSIZ EKONOMİNİN BİR SONUCUDUR

CHP Denizli Milletvekili Kazım Arslan: Tüccar ve sanayicimiz, artan maliyetler ile döviz kuru arasında sıkışırken, piyasadaki nakit kıtlığının çok daha ötesine geçen bir gerçeğimiz var:

CHP Denizli Milletvekili Kazım Arslan:

Tüccar ve sanayicimiz, artan maliyetler ile döviz kuru arasında sıkışırken, piyasadaki nakit kıtlığının çok daha ötesine geçen bir gerçeğimiz var:

İç ve dış piyasada kredibilitemiz yerlerde geziyor, iç piyasaya ve devlete döviz cinsinden borcu olanlar kurda müdahale bekliyor. Böyle bir dönemde dövizle yapılmış tüm yurtiçi ihalelerin, müşteri garantili kamu-özel işbirliği ihalelerinin gözden geçirilmesine, TL cinsine döndürülmesine ihtiyaç vardır. Yoksa devlet bu yükün altından kalkamaz.

LİRADAKİ ERİME ÖZEL SEKTÖRÜN YÜKÜNÜ KATLADI

Sıkı para politikasını tamamlayacak önlemlerin geciktiği her gün özel sektörün endişesi katlanmaktadır. Yılbaşından bugüne TL’nin dolar karşısında değer kaybı yüzde 73, Euro’da yüzde 64’ü bulmuştur. Bu da özel sektörün kara kara düşündürmektedir.

Yara çok derin ve ekonomideki bu güven kaybını geçici pansumanlarla, gecikmiş ve günübirlik hamlelerle tedavi etmeye kalkanlar, asıl büyük dalganın karşısında seyirci kalacaklar. Türkiye ekonomisinin gelecek aylarda raflara yansıması muhtemel büyük zamları, baskılanan ücretleri, artacak vergileri, ödenmesi gereken borçları ve faizleri bağırıp çağırarak değil, akılcı ve liyakate dayalı bir anlayışla yönetmesi gerekiyor.

KURUMLARIN YENİDEN YAPILANMASI ŞART

Hukuk güvenliğinin, bağımsız yargının kalmadığı ortamda, piyasanın şeffaflık ve açıklık beklediği kurumların hiçbirisi Saray’ın gölgesinden çıkamıyorsa, Saray’ın Başkanlık rejimi ilk büyük sınavda şimdiden sınıfta kalmışsa, tek adamlık rejiminin zararları şimdiden görülmeye başladıysa, yeniden durum değerlendirmesi yapılmalıdır.

Meclis’te söylediklerimizi ve devlette, özel sektörde somut önerilerimizi kulak arkasına itenlerin zararı çok büyük olacaktır.

Damat modeliyle ekonomiyi yürütmenin imkanı kalmadı, acilen bir görev değişikliğine, kurumlara yeniden itibar ve liyakat sağlanmasına ihtiyaç vardır. Gelinen noktada tek adam değil, Meclis daha fazla inisiyatif almalıdır.

Kimseyi dinlemeyen bu siyasi kibir, diplomasiyi sorun çözen bir anahtar değil de işleri zorlaştıran bir kilit olarak görmüş ve ihmal etmiştir. Bu kibir sürdükçe, devleti krizin eşiğinden kurtarmak için dilinde tüy biten bizlerin reçeteleri dinlenmedikçe, bu krizin ekonomik, mali, finansal maliyeti bir sonraki kuşağı etkileyecek ağırlıkta olacaktır.

NAKİT AKIŞI KADAR KREDİ ÇEKMEK DE SORUN OLDU

Kredi alabilmenin en kritik ölçütlerinden olan CDS primi 2017’de 165 puan iken son dönemde önce 430’lara, ardından 545’lere çıkmışsa; paramızın değer kaybı dünyada ilk sıralardaysa; tahvil faizi 2017’de 13.40’lardayken son dönemde 25 puana kadar fırlamışsa, gecelik repoda yüzde 19’u görüyorsak, özel sektörün uzun vadeli borcunun en çok olduğu ülkelerden birisi de 20 milyar Dolar ile ABD olmuşsa,  özel sektörün uzun vadeli kredi borcunun yüzde 95’i dolar ve euro cinsindense, 1 yıl içinde ödenmesi gereken borç 250 milyar Dolarsa daha fazla bağırarak değil, ortak akılla bu krizden çıkabiliriz.

Geç alınan kararların, tüm uyarılara rağmen ısrar edilen tüketim ve israf ekonomisinin, sınırlı katma değere dayalı inşaat ekonomisinin, üretmek dururken yüksek faizden beslenen rantiye düzeninin maliyeti bugün Saray rejiminin ülkeyi sürüklediği en derin krizi ortaya çıkarmıştır. 

Doğa nasıl ki sellerle bu plansız yapılaşmadan, buna göz yuman siyasi akıldan intikam almaya başladıysa; ekonominin ve piyasanın gerçekleri, ticaretin ana kuralları da aile şirketine, parti devletine dönüştürülen bu sistemden hesap sormaya başlamıştır. 

İktidar, ABD emperyalizmiyle kol kola askeri harcamalarını artıradursun, diğer yandan Amerikan mallarına, ithalata dayalı büyümenin, istihdam yaratmayan o çarpık kalkınmanın hesabını vermelidir. Planlama anlayışını terk edenler, Cumhuriyet kurumlarının mirasyedisi olanlar, üretim namına taş üstüne taş koymadılar, olanı da satıp özelleştirdiler.

YAPISAL REFORMLAR BİR KEZ DAHA ERTELENEMEZ

Kendi yaptıkları Orta Vadeli Plan’daki hiçbir hedefi tutturamayanlar, şu gerçeği kavrayıp acil bir hedef ortaya koymalı: Türkiye, geçici soluk aldıran paketlere değil, topyekun yeni bir planlı ekonomi modeline odaklanmalıdır. Bu model temelde istihdam yaratan, kısa vadede sınırlı düzeyde bir büyümeye uğraşmalı, kamuda kemer sıkmayı öncelemeli, özel sektör borçluluğunu düşürmeye ve içeride yüksek katma değerli ürüne yatırım yapan stratejik sektörlere yoğunlaşılmalıdır. Yeni model ithalat rejimini tümüyle değiştirmeli, kamudaki israfa son verirken tarımda yerliliği esas almalıdır. Üretebilme imkanımız olan hiçbir mal ithal edilmemeli, ülkemizde ürettirilmelidir.

Tarımda, sanayide ithal ürün girdisini aşamayan bir model, döviz artışına seyirci kalmaya, kendi hatalarının üstünü örtmek için dış düşmanlar aramaya, AB ile ilişkileri daha fazla germeye devam edecektir. Bugün Türkiye ekonomisinde özel sektörün alternatif pazar arayışında devlet seyirci değil öncü rol üstlenmeli, dış politikayı tümüyle barışçıl ve özel sektörün önünü açacak bir söylemle değiştirmelidir. Terk ettiğimiz asırlık dış politikaya yeniden dönüş sağlanmalıdır. Hızla Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün“Yurtta Sulh Dünyada Sulh” ilkesi uygulamaya sokulmalıdır.

“AYNI GEMİDEYİZ” DİYENLER, DÜMENİ KIRMIŞTIR

“Aynı gemideyiz” diyenlerin dümeni kırılmıştır. Özel sektörü yeniden toparlayacak, öncelikle özel sektör borçluluğunu çözmeye odaklanacak, borçlanma limitlerine yasal bir sınır koyacak modeli kurmalı, döviz geliri olmayan işletmelerin döviz cinsinden kredi bulmasının yolunu açan, özel sektör borçluluğunu buy olla katlayan o büyük hatadan geri dönülmesi için adım atmalıyız. 

BÜYÜME MODELİ TÜMÜYLE DEĞİŞMEDEN BU KRİZİ AŞAMAYIZ

Balona dayalı, son 7 yılda 551 milyar doları inşaata yatıran, cari açığını artırmadan yüksek büyüme sağlayamayan bu ekonomik model tümüyle iflas etmiştir. Ayağı yere sağlam basan, bir süre sınırlı büyümeye alışan, yerli girdiyle yani kendi kaynaklarıyla üretebilen, istihdam ve yüksek katma değer yaratarak gelişebilen, eğitim modelini tümüyle yenileyen, vergi adaletini sağlayabilen bir Türkiye hikayesini iktidarı ve muhalefetiyle birlikte yazamazsak, başkalarının senaryolarında figüran olmak durumunda kalırız.

VERGİ REFORMU MUTLAKA ÖNCELİKLİ OLMALIDIR

İktidardakiler artık şapkayı önüne koymasının zamanıdır. Ezbere ve plansız ekonomi ile bu iş yürümez. Üretim ekonomisine geçilmezse, istihdamı arttırmazsak, yatırım odaklı büyümezsek işimiz giderek zorlaşacaktır. Üreten kesimlerin tıkanan kanallarını açacak, emeğiyle geçinenlerin ve çalışanların üzerindeki vergi kamburunu alacak, ranttan yana değil, üreterek kazanandan yana olacak, hakça bir sosyal adalet modelini hep birlikte kurmalıyız.