ÖTÜKEN BOYLARI

ÖTÜKEN BOYLARI

Ne zaman bir Türk ezgisi dinlesem, yüreğim paramparça, gözyaşlarım damarlarında durmaz. Akar gider Orhun, Sey ırmaklarının coşkulu sularına karışmak istercesine. Orhun anıtlarının hayali belirir…

Ne zaman bir Türk ezgisi dinlesem, yüreğim paramparça, gözyaşlarım damarlarında durmaz. Akar gider Orhun, Sey ırmaklarının coşkulu sularına karışmak istercesine. Orhun anıtlarının hayali belirir birden, Oğuz atamın öğütleri canlanır gözlerimde…

Gazetecilik mesleğinden emekli olduktan sonra yazmaya merak sararak, gelecek kuşakların arşivlerine kaynak eser olarak bırakmak azminde olduğumuz tarih kitapları yazmaya başladığımda; üç yıl gibi kısa sürede 15 kitap yazarak, hem ilimizin tarihini ortaya çıkarmaya, hem de başka illerin tarihlerinin ortaya çıkarılmasına yardımcı oldum.

İşte bu dönemde, Sağ olsun Arşiv Uzmanı arkadaşım Muzaffer Çetin sayesinde Osmanlı belgelerini, bazen beylikler dönemine ait Farsça ve Arapça belgeleri görme, okuma fırsatı buldum. Onlardaki coşku, Göç hüzünleri hep bir acı gibi geldi bana. Oysa yurt edinmek, yeni topraklar fethederek buraları şenlendirmek için yola çıkan atalarımız, gelirken bile menkıbevi bir şekilde adeta günlük tutarcasına hatıralarını, göç yollarını yazarak günümüze aktarmışlar. Kurdukları beylikler, devletçikler ve devletlerin bünyelerinde Türk halkının kültürünü, gelenek ve göreneklerini, İslam’ın hoşgörüsünü ve geldikleri yeni topraklarını yurt edinirken verdikleri destansı mücadele hayallerimi hep süslemiştir.

Denizli bölgesine 1047 yılında Afşin bey ile birlikte gelen Selçuklu Türklerinin, Denizli bölgesinde aynı dili konuşan, giyimleri kendilerine benzeyen insanları (Dokuz oğuzları) görünce; onların da farklı yollardan Denizli bölgesine geldiklerini anlamışlar, esir aldıkları insanları bırakmışlardır.

Demek ki, kaderimiz olan Türklük, asırlar boyunca nesilden nesile aktarılan dil, kültür meselesi ile düşman bile olsan, karşındaki insanı tanımana yetiyor.

Ekim devrimi ile birlikte Bolşevik Rusya’nın istila ettiği Türk kavimlerinin topraklarındaki devletler, her ne kadar 70 yıl boyunca Komünist Rusya tarafından asimile edilmeye çalışılşa da, satılmış insanlar tarafından yönetilse de; Rusya’nın dağılmasından sonra bütün eziyetlere, işkencelere rağmen öz kültürlerini nesilden nesile aktaran bu Türk topluluklarının aradan geçen 20 yıl içerisinde nasıl toparlanmaya, kültürümüzü geniş alanlara yaymak için çabaladıklarını görüyoruz. Eğer köklü bir kültürün varlığı olmasaydı bu karındaşlarımız bugünkü durumlarına kısa sürede gelemezlerdi.

İşte bugün, Dünya müziği ile boy ölçüşen Türk sanatçıları boy gösteremeye başladı. Öyle Türkiye’deki “sanatçıyım” diyen baldırı çıplakların yaptıkları gibi soyunarak, batıya özenti raks ederek değil, Türk gibi giyinerek, Türk gibi söyleyerek çıkıyorlar ortaya…

Onları öz Türkçe şarkıları ile dinlerken Ötüken diyarına gidiyorum. Ahmet Yesevi dergahına giderek Anadolu’nun Türkleşmesine vesile olan alperen gibi hissediyorum kendimi…

Özbekistanlı Hulkar Abdullayeva isimli bir sanatçı var. Özbek, Azeri, Türkmen, Harizm şarkı ve türkülerini yürekten söylüyor. Türk sanatçısı olduğunun bilinci içinde hareket ediyor.  Kendisi son zamanlarda Türkiye’de de konserler verdi. O’nun hakkında eleştirmenler ve yorumcular “Klipleri Özbek kültürünün en seçkin örnekleri ile dolu olan bu şarkıcının “poka pokadlı” isimli şarkısı var ki, beni Özbekistan’ı görmeden ölürsem gözümün arkada kalacağına ikna etti. Sesi güzel, klipleri zarif, manidar, izlenebilir. Günümüz pornografik temalarla kendini izletmeye çalışan sözde sanatçılardan kat be kat kalitelidir.” Diyor.

Gerçekten, geçenlerde “Bilezik” isimli türküsünü dinledim. Nişanlılık, Evlilik olayını anlatan, Türk kültüründeki evlilik müessesesinin kurulmasına etki eden olayları anlatıyor. Yani geçmişimizden bize ışık tutuyor.

Bu sanatçıyı dinlerken, hiç yabancılık çekmedim. Sözleri Özbekçe olsa da, rahatsız olmadan dinledim. İçimi bir huzur kapladı. Ötüken diyarlarına, Semerkant’a; hatta Altay dağlarının tepelerine bile çıktım. Seyhun nehrinin kenarında at koşturdum..

Anlayacağınız Ötüken diyarını bir Türkçe şarkı ile 4 dakikada gezdim, geldim…

Size de, kendini Türk bilen, hisseden herkese tavsiye ediyorum…