HİZMET KERVANI YÜRÜYOR
Kimse Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde kalkıp “geçmiş padişahlar olmasaydı”, “Osmanlı beyliği devlet olmasaydı, sen zor fethederdin İstanbul’u” demedi, demiyor ve demeyecek
Kimse Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde kalkıp “geçmiş padişahlar olmasaydı”, “Osmanlı beyliği devlet olmasaydı, sen zor fethederdin İstanbul’u” demedi, demiyor ve demeyecek. Ama elbette herkes biliyor ki, Sultan Mehmet geçmiş tecrübelerden dersler çıkartma erdemini, becerisini keşfetmiştir. Lakin son noktayı koyan 21 yaşındaki bu yiğit atamız Fatih Sultan Mehmet’tir. Allah ondan ve bu uğurda emek veren tüm atalarımızdan ve canını veren tüm şehitlerimizden razı olsun.
Şimdi bunu neden anlattım.
Geçen haftalarda Denizli gündemine damga vuran bir gelişme yaşandı.
Pamukkale Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon hastanesi ihaleye çıktı.
Yıllardır hep konuşulan ama bir türlü ihaleye çıkılamayan proje sonunda hayat buldu.
Son noktayı Rektör Hüseyin Bağ koydu.
Denizli’yi uçuracak bir projeydi ve basın da buna duyarsız kalmadı. Haber basın dünyasında geniş yer buldu. Hatta DENTUROD Başkanı bile konuya ilişkin açıklama yapıp turizmciler adına mutluluğunu paylaştı. Çünkü Pamukkale-Karahayıt bölgesi otelleri turistlerin bir gün kalıp gittiğinden, kazanamadıklarından yakınıyordu. Şimdi bu hastaneye gelen turistler en az 14 günlük bir fizik tedavi ve rehabilitasyon sürecinde orada konaklayacaklar. Denizli kazanacak, ülke turizmi kazanacak.
Bu projenin tarihsel sürecine tanıklık eden bir gazeteci olarak söylemeliyim ki; yanılmıyorsam, ilk 1997 yıllarıydı. Karahayıt’a Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi konusunu zamanın Rektörü Arif Akşit dillendirmişti.
Termal suların fizik tedavi hastalıklarının tedavisinde kullanılabileceğini ve bu konuda Karahayıt bölgesinde böyle bir tesisin yapılmasının hem turizm, hem sağlık, hem üniversite açısından pek çok getirileri olacağını söylemişti. Hatta bir sohbette bu yönde bir ön çalışma başlattıklarının da altını çizmişti.
Sonra Hasan Kazdağlı Rektör oldu. Sayın Kazdağlı Kınıklı kampüs alanında hızlı bir inşaat süreci başlattı. Çünkü Kampüsdeki yapılaşma üniversitenin gelişmesi ve büyümesi açısından önemliydi. Bu süreçte termal sağlık turizmi konusunda fiili bir adım atılmadı.
Fakat o dönemin Belediye Başkanı Nihat Zeybekçi uzun vadeli projeleri içinde termal sağlık turizm konusunu gündeme getirdi. Ama üniversite, Fizik Tedavi Hastanesi konusunda fiili adım atmadı.
Üniversitede sonraki dönemde Necdet Ardıç rektör oldu. Şimdiki 14 katlı hastane binası şehre kazandırıldı. O dönemde Termal Sağlık Turizminin önemi konusunda bir sempozyum yapıldı. Ama onun döneminde de fiili bir adım atılamadı.
Derken Hüseyin Bağcı rektör oldu. Kampüsün peyzaj sorunu çözümlendi. Bu dönemde hemen her yıl basında üniversitenin Karahayıt’ta termal sağlık turizmine yönelik açıklamaları yer aldı. 2011’de, 2012’de, 2013’de, 2014’de, 2015’de, 2016’da… Ama ortada ne fol vardı ne yumurta.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası rektör Hüseyin Bağ oldu. Üniversite’deki FETÖ yapılanmasında başarılı tasfiye süreci yürüttü. 2016 Ağustos ayında başladığı görevinde altı ayı geride bıraktı.. Ve yıllardır konuşulan ama bir türlü somut bir şey ortaya konulamayan Fizik Tedavi Hastanesi konusunda Ekonomi Bakanı Zeybekçi, Vali Dr. Altıparmak, milletvekilleri ve daha adını sayamadığım pek çok üst düzey yetkililerin de desteği ve katkısıyla Fizik Tedavi Hastanesi ihale ilanına çıktı. Bu Denizli’de büyük bir sevinç dalgası yarattı.
Elbette projenin olgunlaşmasında, Arif Akşit ile başlayıp bugünlere gelinmesinde pek çok değerli yönetici bir şeyler yaptı, yapmaya çalıştı. Neden yapamadıkları konusunda elbette kendilerine göre haklı gerekçeleri vardır. Yanlış da anlaşılmasın; kimseyi küçümsemiyor ve karalamıyorum. Ama 6 ay süren yoğun tempolu bir çalışma sürecinde bu işi sonuçlandırmak Rektör Bağ’a nasip oldu. Allah ondan da razı olsun.
Beni bilen bilir. Ben Denizli İmam Hatip Lisesi’nden sonra, Dokuz Eylül İlahiyat Fakültesi’nden mezun olmuş, milliyetçi, muhafazakâr bir kimliğe sahip, onurlu bir insan ve onurlu bir gazeteciyim. Geçmişimde ne isem ve ne kadar onurluysam bugün de öyleyim. Allaha çok şükür hiç yalpalamadım.
Ben önce insan olarak, sonra gazeteci olarak ülkemin, şehrimin menfaatlerini, değerlerini koruyup gözetmeye çalışırım. Bu şehirde taş üstüne taş koyan insanlara birileri saldırdığı zaman rahatsız olurum. Bana “Bırak İmamoğlu, takılma böyle şeylere ‘it ürür, kervan yürür’” diyorlar. Galiba haklılar.
Evet; bu şehir Bakanıyla, Valisiyle, Milletvekilleriyle, Belediyesiyle, Üniversitesiyle, sanayisiyle, turizmiyle, yürüyen bir koca hizmet kervanı. Hizmet kervanı kararlı bir şekilde yol alıyor. Emeği geçen herkesten tekrar Allah razı olsun.
0 Yorum