BU MU BENİM ATAM?

BU MU BENİM ATAM?

Son bir haftadır Youtube kanalında Osmanlı devletindeki şehzade idamlarına sardım.

Son bir haftadır Youtube kanalında Osmanlı devletindeki şehzade idamlarına sardım.  Seyrettikçe midem bulandı. Annesini emen şehzadeden, gelecek vaat eden parlak zihniyetli ve geleceği okuyan nice şehzade koltuk uğruna akılsız, verimsiz, kindar devşirme insanların fetvaları ile boyunlarını vermişler. Osmanlı’nın geleceğini toprağa gömmüşler.

Devlet adamlarının ve vezirlerinin devşirme Hristiyan ailelerinin çocukları oluşu, memurların ermeni ve Yahudi kökenli oluşu, Osmanlı hanedanının aslını, Türk töresini, Türkmenleri unutarak çıktığı yolda, kardeş kanı dökerek saltanat sürmeye başlaması, Osmanlı’nın içten erimesine vesile olmuştur.

Fatih’in o meşhur “Kardeş katli” fetvası Osmanlının sonunu getirdi. O fermana dayanarak nice kıymetli Osmanlı şehzadesi babasının, kardeşlerinin emri ile iprişim kemente boyunlarını uzattılar. (Osmanlı soyu kutsal sayıldığı için kanlarının akması haram denilerek, kementle boğularak canları alınıyordu)  Kementlerin yağlı ve keskin hamleleri, “Osmanlı kanı dökülmesin” kaidesi içerisinde şehzadeleri öbür dünyaya gönderdiler. Ve ısmarlama tarih yazanlar; kardeş katli yapan, babasını zehirleyen Yavuz’a Hz. Peygamber’in Sina çölünde kılavuzluk ettiğini; İstanbul’u fethederek kendini Roma İmparatorluğunun devamı sayarak Roma kayseri ilan eden Fatih Sultan Mehmed’ten “Cennet mekan“ olarak; aşık olduğu Hristiyan bir kadının (Hürrem Sultan hiçbir zaman Müslüman olmamıştır) entrikaları uğruna Şehzade Mustafa’yı boğdurarak Osmanlı’nın geleceğini kısaltan Kanuni’den “Muhteşem” diye bahsedeler.

Oysa Hz. Paygember (s.a.v.) in Veda Hutbesinde tüm Müslümanlara söylediği “Müslüman kanı, Canı, malı, namusu bir Müslümana haramdır” demesini, Kur’an-ın çeşitli ayetlerinde “Müslümanları öldürmeyeceksin, çocuklara, kadınları dokunmayacaksın, Cinayet işlemeyeceksin” buyurmasını unutarak, devşirme vezirlerin ve Acem din adamlarının fetvaları ile güzide evlatları katlederek, saltanat uğruna ahiret saltanatlarını kaybetmişlerdir.

Masum şehzadelerin feryatları, cellada kellelerini teslim ederken, kendilerini perde arkasından seyreden padişaha ettikleri beddualar, annelerinin ahları onlara yeter de artar bile. Yönetici olarak yaptıkları hataları saymıyorum.

Türk töresinde isyan etmeyen hiçbir şehzadenin öldürülmesi yoktur. İsyanı tam manasıyla ispat edilemeyen, görülmeyen şehzadeler hep sultan ağabeylerinin veya babalarının yanlarında, ölüm korkusu olmadan yaşayarak nice başarılara ve zaferlere imza atmıştır.  Büyük Selçuklu Sultanları Tuğrul ve Çağrı beyler, Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan’ın 11 oğlunun başarılı çalışmaları buna güzel örnekler teşkil eder. Oysa Osmanlı’nın oynak, Emevi dininin takipçileri Arap ve acem asıllı Şeyh-ül islamları, Halife ordusunun zafer kazanmasını bile verdikleri saçma sapan fetvalar ile önlemişlerdir.

Nasıl mı?

Osmanlı ordusu acem seferine çıktığında, düşman ordusunu yenice gelmiş ve kamp kurmak üzere yakalarlar. Komutanlar “Düşman ordusu toparlanmadan imha edelim” derler, Şeyhülislam “Olmaz.! Halifenin ordusu çapulcu değildir. Ani baskınlar yaparak eşkıya gibi hareket edemez” fetvasını verir. Sonunda bir saat içerisinde imha edilecek olan düşman ordusu, toparlanıp, kendine gelir ve Osmanlı ordusunu yenilgiye uğratır.

İran’daki Mecusi Pers Devleti, Hz. Ömer idaresindeki İslam orduları tarafından tarumar edilince, Mecusiler “İslam’ın arasına, öğretilerine öylesine sızacağız ki; gerçek dinlerini unutacaklar” yemini etmişler ve bu yeminlerine sadık kalarak İslam aleminin itibar ettiği pek çok din alimi yetiştirerek İslam’ın kalbine hançer gibi saplamışlardır. İmam-ı Azam başta olmak üzere Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli gibi Türk kökenli din adamlarının Mecusilerin bu çalışmalarını bildiklerinden Acem din adamlarına hep kuşku ile bakmışlardır. Ama Osmanlı Yavuz’un Mısır seferi ile birlikte Arap kökenli din adamlarını Osmanlı’ya taşıması koca devletin bozulmaya ve kokuşmaya yüz tutmasına vesile olmuştur. Ancak o tarihlerde devletin güçlü olması bu kokuşmanın sızmasını önlemiş, Arap kökenli “şarlatan” din adamlarının Osmanlı devletinde kök salmalarına zemin hazırlamıştır.   

Biz hala “Osmanlı, Osmanlı” diye gerçekleri görmezden gelerek, onları kutsuyoruz. Oysa onlar hem toprakları kaybettiler, hem Türkmenleri Bektaşi, Alevi, Tahtacı yaftaları ile kırdılar. Aklı başında insanların “ısmarlanmış” tarihi okuyarak vakit geçireceklerine, biraz da son zamanlardaki cesur tarihçi üstatların çağrılarına kulak vermelerini istiyorum. Verin ki; Osmanlı denen hanedanın iktidar olduktan sonra soydaşlarını nasıl unuttuğunu, ikinci sınıf insan muamelesi yaptığını öğrenin.